27 Nisan 2016 Çarşamba

The Assassination Of Richard Nixon (2004)


Yönetmen: Niels Mueller
Oyuncular: Sean Penn, Naomi Watts, Don Cheadle, Jack Thompson, Michael Wincott
Senaryo: Kevin Kennedy, Niels Mueller
Müzik: Steven M. Stern

Samuel Bicke
, orta halli, evli ve iki çocuk babası bir satıcıdır. Her şey yolunda gibi giderken, Vietnam savaşı ve devamındaki ekonomik krizler sebebiyle önce işini, sonra da karısının güvenini ve çocuklarını kaybetmeye başlar. Artık kaybedecek bir şeyi kalmadığını düşündüğünde, başına gelenlerin tek sorumlusu olarak gördüğü kişiyi, yani dönemin ABD Başkanı Nixon’ı öldürmeye karar verir.

Amerikan Rüyası üzerine çekilen onca filmin ortak noktası, bu rüyanın kabusa dönüşünü bir tokat etkisi yaratarak izleyiciye sunmaktı. Amerikan sinemasının kendi rüyasını parçaladığı bu filmlerin hemen hemen hepsinin temelinde siyasi ihtiraslara kurban verilmiş kaybedenlerin hayatlarından kesitler izlemişizdir. Bu yüzden dönemin başkanlarının da ilgili filmlerde hatırı sayılır rolleri vardır. Richard Milhous Nixon, 69-74 yılları arasında görev yapmış ABD’nin 37. başkanı.. Gerek Vietnam politikaları, gerek Watergate skandalı, gerekse 70’li yılların bunalımlı geçmesine yol açan başarısız ekonomik ve sosyal yönetimine rağmen ilginçtir, Amerikan tarihinde hem sevilen, hem de nefret edilen bir başkan figürü olmuştur. The Assassination Of Richard Nixon filmini anlamak için 70’lerin buhran ortamını anlamak da önemli. Zira film, az çok Nixon ve icraatları hakkında fikri olanları daha bir içine alacaktır.
 

Bu filmden bahsetmek, büyük ölçüde Sean Penn’den bahsetmek anlamına geliyor. Yakın geçmişe ait I Am Sam, Mystic River gibi filmlerdeki profesyonellik gösteriyor ki, 46 yaşındaki Penn çok kaliteli bir şekilde yaşlanıyor. Bu güne kadar girmediği kalıp kalmamışken hala araştıran, deneyen, popülaritenin yanında sıra dışı da olabilen bir oyunculuk yelpazesine sahip. I Am Sam'deki rolü bize nasıl gerçek hayattaki Sean Penn’i unutturduysa, bu filmdeki, sıradan hayatındaki tüm aksiliklerden dolaylı da olsa dönemin başkanı Nixon’u suçlayıp onu öldürmeyi planlayan Samuel Bicke karakteri de aynı etkiyi uyandırıyor. Sıkıcı, sıradan, dengesiz, nevrotik, çaresiz, korkak, beceriksiz Samuel Bicke performansı, gerçek bir hikayeye dayanan filmin kendisinden bile daha gerçek. Bu, oyunculuk okullarında, drama derslerinde öğrencilere izletilmesi kaçınılmaz bir kompozisyon. Hatta bu sıkıcı adamı o kadar iyi oynayıp, bazı izleyicileri gerçekten sıktığı bile söyleniyor. Özürlü baba Sam’in anormal ama sevimli duruşu ile Amerikan Rüyazedesi zavallı Bicke’in iniş çıkışları, başka hiçbir aktörün üzerine bu kadar oturamazdı.

Samuel Bicke’in karısı Marie rolündeki Naomi Watts, güzelliği yetenek ile buluşturan ve Penn’in klasına yakışır bir partner. Zaten ikilinin eşsiz kimyasına 21 Grams'de şahit olmuştuk. Her iki filmdeki karşılıklı sahnelerinde adeta gövde gösterisi yapıyorlar. Kocasının tutarsızlıklarından ve güçsüzlüğünden bunalmış eş rolündeki Watts da her rolün kadını olduğunu ispatlıyor. Kadro bu kadarla kalmıyor, son yılların en yetenekli ve çalışkan siyah aktörlerinden Don Cheadle’da Bonny tiplemesiyle kısa da olsa kendini gösteriyor. Ayrıca Bicke’in abisi Julius olarak yine kısa bir rolde kötü adam tiplemelerinde sıkça rastladığımız Michael Wincott’u izliyoruz.
 
Yönetmen Niels Mueller, bu yaşanmış olayı anlatırken, bu kadar zengin oyuncu kadrosunu isabetli planlarla, oyunculukları gölgelemeyecek gölgelerle ve sakin bir anlatımla ekonomik ölçülerde kullanarak kontrolü elinde bulundurduğunu hissettiriyor. Ayrıca Bicke’in gittikçe artan gerilimini finale kadar parça parça izleyiciye aktarma işini de mütevazi bir şekilde hallediyor. Prodüktör koltuğunda bir başka ünlü isim Alfonso Cuarón var. Onu da Great Expectations, Y tu mamá también, Harry Potter and The Prisoner of Azkaban ve Children Of Men filmlerinin yönetmeni olarak tanııyoruz. The Assassination Of Richard Nixon, ağızları sulandıracak kadrosuna rağmen gişe filmi olmaktan fevkalade uzak, düşük bütçeli, mütevazi bir dram-trajedi. Özellikle Sean Penn’i bir kez daha normal olmayan, ama Taxi Driver filmindeki ruh kardeşi Travis Bickle kadar sert de olmayan bir karaktere hayat verirken izleme fırsatı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder