7 Temmuz 2025 Pazartesi

El castigo (2022)

 
Yönetmen: Matías Bize
Oyuncular: Antonia Zegers, Néstor Cantillana,  Catalina Saavedra, Yair Juri
Senaryo: Coral Cruz

Kadın araba kullanırken kocası yan koltukta, biz de arka koltukta oturmaktayız. Çift, ormanlık alanda etrafa bakarak bir süre sessizce ilerler. Birini aradıklarını anlarız. Aradıkları 7 yaşındaki oğulları Lucas'tır. Üç kişilik aile büyükannelerine yemeğe gitmek üzere yola çıkmış, yolda yaşadıkları bir an sonrası ceza olsun diye Lucas'ı bırakıp gidiyormuş gibi yapmışlardır. İki dakika geçmeden geri döndüklerinde ise Lucas ortada yoktur. Kendi çabalarıyla arasalar da sonuç alamayıp bölgedeki jandarmayı ararlar. Bu arama esnasında belki de yıllar boyu yapmadıkları evlilik ve ebeveynlik muhasebesi yapmaya başlarlar. Coral Cruz'un senaryosunu yazdığı, Matías Bize'nin yönettiği Şili/Arjantin ortak yapımı El castigo, çarpıcı bir dram. 80 dakika gerçek zamanlı, tek çekim ve tamamı belli bir ormanlık alanda geçen film, usta işi senaryosuyla daha baştan yarattığı gizemi itinayla güçlü ve evrensel bir aile dramına evriltiyor. Başlarda kayıp Lucas'ın akıbeti odak noktasıyken, anne Ana ve baba Mateo'nun arabada yaşadıkları görmediğimiz gerilimden yola çıkıp, adım adım ebeveynlik sorgusuna, oradan evliliklerinin karanlık taraflarının ortaya çıktığı bir itiraf boşalmasına dönüşmesini izlemek çok etkileyici.

Yardımcısıyla önden olay yerine gelen kadın jandarma çavuşu Salas'ın arama çalışmalarını etkilememeleri için Ana ve Mateo'yu bir başlarına bırakmasıyla filmin psikolojik yoğunluğu yavaş yavaş yüzeye çıkmaya başlıyor. Lucas'ın kayboluşunda kimin sorumlu olduğundan başlayarak, Lucas doğduğundan beri kimin ne yaptığı, nasıl fedakarlıklarda bulunduğu gibi, kaçınılmaz olarak kendi evlilik muhasebelerine uzanan bir hesaplaşma içine giren Ana ve Mateo, hiçbir şey yapmadan beklemek zorunda olmanın gerginliğini de omuzlarına alarak birbirlerine karşı bir merhametli, bir acımasız olmaya başlıyorlar. Bir kez daha anlıyoruz ki bir evliliğin en güçlü biçimde sınandığı dönem, çocuk sahibi olduktan sonra başlayan dönemdir. Oğulları Lucas'a karşı Mateo'ya göre biraz daha katı bir tutum içinde olduğunu anladığımız Ana'nın konumu aslında hemen hemen tüm annelerin konumuna denk düşen iki sebebi içinde barındırıyor. Ebeveynlikte üstlenilen roller çocuk psikolojisi üzerinde farklı izdüşümleri gösterir. Özellikle büyüme çağında annelik hem psikolojik, hem bedensel yönden çok zor ve yıpratıcı iken, babalık işin kolay ve keyifli kısımlarını daha rahat görebilir. Zira çocuk doğduktan sonra varsa işinden ayrılması beklenen annedir. Hal böyleyken Ana'nın dile getirdiği onlarca durumda çocuğun yanında olması, evde kalması, çocuğun yanında olması beklenen de hep annedir. Bu yüzden çocuğunu babasından daha iyi tanımasından daha doğal bir şey olamaz. 

Anne çocuğun bin bir türlü işiyle ilgilenirken babaya biçilen rol ise dışarıda çalışıp eve ve ailesine bakmasıdır. Çocuğun bu bin bir türlü işi, isteği ve kaprisiyle uğraşmayı anneye nazaran fazla sorgulamadan yerine getirmek istediği için de daha pratik, kolay ve hızlı çözümler üretme peşindedir. En önemlisi de, doğuracağı sonuçları kestiremediği, sorgulayamadığı için olmayacak durumlara daha kolay "evet" ya da "hayır" diyebilir. Çocukların bu talepkarlıkları karşısında ebeveynlerin çoğu kendilerini iyi polis - kötü polis ayrımında bulur. Bu roller değişkenlik de gösterebilir. Ama kesin olan, anne olmanın çok daha meşakkatli, sinir bozucu, hırpalayıcı süreçlerden geçiyor olması. Çocukla dört duvar arasında veya dışarıda belli alanlarda sürekli vakit geçiren, bu vesileyle onun tüm değişkenlerine hakim olan anne, babaya nazaran "evet" ya da "hayır" kararlarını daha kesin, daha tavizsiz alabiliyor. İşte pek çok ebeveyn gibi Ana ve Mateo çiftinin yaşadıkları da bu minvalde. Tabii her ailenin farklı durumlara dair ödül ve filme de adını veren "ceza" mekanizmaları var. 7 yaşındaki bir çocuğu ceza olarak ormanlık alanda bırakıp gidiyormuş gibi yaparsanız ve o çocuk ortadan kaybolursa bunun bazı bedelleri olabilir. Buradaki en büyük çatışma, Ana'nın, çok kötü sonuçlar doğurabilecek bir yaramazlığı cezalandırmak için kendince uygun gördüğü çözüm. Tabii nasıl bir ceza verilmesi gerektiğini, hatta ceza verip vermemeyi bile o an "babalık donanımsızlığı" ile bilemeyen, bu yüzden anneye uymakta sakınca görmeyen babanın da payı mevcut.


Filmin merkezi ceza üzerine gibi görünse de, aslında çok daha derin, tabu gibi görünen, bu sebepten tartışılması bile abes görülen cesur bir temel üzerinde duruyor. Bir noktadan sonra "Lucas doğduğundan beri mutlu olamadım" şeklinde bir itirafta bulunan, bir yanının onun bulunmasını istemediğini dile getiren bir anne izliyoruz. Final bölümünde Ana'nın Mateo'ya anlattığı, itiraf ettiği, içini döktüğü, adeta patladığı konuşmasında annelik, ebeveynlik, fedakarlık üzerine o kadar çok detay var ki, en önemlilerinden biri de anneliğin gerektirdiği her şeyi yapmasına, evladının etrafında pervane olmasına, kendi ihtiyaçlarını bile öteleyip unutmasına rağmen aslında anne olmak istemediğinin ayırdına varan kadınların varlığına dikkat çekilmesi. Birçok çiftin evlilik kurumunun selameti için kaçınılmaz olarak gördüğü çocuk sahibi olmanın gerçekten mutluluk getiren bir durum olması yanında, psikolojik olan biten evlilikleri zoraki olarak sürdüren, evlilikteki delikleri geçici olarak sıvayan bir durum olma gerçeği de çok yaygın. Aynı zamanda çocuğa rağmen dayanamayıp yıkılan evlilikler de yaygın bir gerçek. Çocuk sahibi olmak istemediği halde anne veya baba olan o kadar çok insan var ki. Anne veya baba olduktan sonra yıllarca emek vererek eğitimini aldıkları mesleklerinden, hayallerinden, hobilerinden, tutkularından, özgürlüklerinden mahrum kalmalarının normal bir insana normal gelmesi mümkün değil. Bütün bunların farkına ebeveyn olduktan sonra varmaları da çok trajik. Çok tartışılan "ebeveyn ehliyeti" meselesine kadar gidecek çelişkiler yumağı söz konusu. 

İşte Ana ve Mateo arasındaki psikolojik savaşın özünde kağıt üstünde gayet hoş duran ebeveyn rollerinin, ebeveyn olduktan sonra ortaya çıkardığı aşırı sorumluluğun, yıpratıcılığın, çiftler arasında hasır altı edilmiş hislerin su yüzüne çıkmasının yarattığı çatışma var. Ana bu itirafları sonucunda canavar gibi görüneceğinin farkında. Bir kısım seyirci de öyle görecektir muhakkak. Ama bunu bile göze alabilecek bir yılgınlıktan muzdarip. Bu haliyle kadın veya erkek, büyük bir sessiz çoğunluğun sesi olduğu da gerçek. Tabii ki bu ses senarist Coral Cruz'a ait. Ana'nın psikolojisini, itiraflarına doğru giden tansiyon artışını, bunun yanında eşi Mateo'nun onun karşısındaki dengesini bulamayan ruh halini çok iyi gördüğü kesin. Zaten ebeveynlerdeki bu rol paylaşımı gerçek hayatta da o kadar yaygın ki, artık yıllar içinde bunları konuşmayı unutmuş ya da konuşmamayı tercih etmiş. çiftlerin birbirlerine patlamaları için böyle bir kıvılcımın yeteceğini de biliyor. Tek çekim tercihinin kime ait olduğunu bilemiyoruz. Bunun getirdiği özellikle orman içinde yapılan arama yürüyüşlerinin tempoya olan etkisi her seyirciyi memnun etmeyebilir. Lakin yönetmen Matías Bize'nin bu bölümleri gerçek zamanlı vererek gerilimi biraz daha tırmandırmak amaçlı uzun tuttuğunu da düşünebiliriz. O gerilimin kontrollü tırmanışındaki bir diğer önemli faktör de Ana rolündeki Şilili oyuncu Antonia Zegers'in gizemli ve sinir bozucu bir soğukkanlılıkla başlayan, giderek çözülmeye ve duygusal patlamaya hazır hale gelen performansı. İsmini pek duymadığımız çeşitli festivallerden 15 ödül kazanmış El castigo, 80 dakikalık süresine evlilik ve ebeveynlik üzerine bir dolu tartışma sığdırmış çok iyi ve cesur bir dram.

1 yorum:

  1. Yazınız çok etkileyiciydi.. hemen bugün izleyeceğim filmi. Teşekkürler.

    YanıtlaSil