22 Kasım 2018 Perşembe

Asura: The City Of Madness (2016)


Yönetmen: Kim Seong-su
Oyuncular: Jung Woo-sung, Hwang Jung-min, Joo Ji-hoon, Kwak Do-won, Jung Man-sik, Yoon Ji-hye, Kim Hae-gon, Kim Won-hae, Oh Yeon-ah, Kim Jong-soo
Senaryo: Kim Seong-su
Müzik: Lee Jae-jin

Kentsel dönüşüm ve yeniden yapılandırma sürecindeki 480 bin nüfuslu Annam şehri, yozlaşmış belediye başkanı Park Seong-bae'nin hakimiyetindedir. Hakkında açılan yolsuzluk davasındaki savcılığın tek tanığını son anda şantajla tanıklık yapmaktan caydırır ve davadan yırtar. Bunu sağlayan ise, güçlünün yanında yer almayı şiar edinmiş Dedektif Han Do-kyeong'dur. Do-kyeong kendi tabiriyle belediye başkanının şahsi av köpeği gibi onun kirli işlerinden sorumludur. Aynı zamanda başkanın kızkardeşi ile evli olan Do-kyeong, karısının son evre kanser yüzünden gördüğü tedavi masraflarının karşılanması nedeniyle sorgusuz sualsiz eniştesinin emrinden çıkmamaktadır. Do-kyeong, savcılığın tanığını tehdit ederken kendisine yardımcı olan uyuşturucu müptelası serseriyi izleyen bir başka polisin ölümüne sebep olunca savcılığın radarına girer. Do-kyeong'un bu cinayetini yakalayan bölge savcısı Kim Cha-in, soruşturma açılmaması karşılığında Do-kyeong'dan belediye başkanına karşı kendileriyle işbirliğine girmesini şart koşar. Hem belediye başkanı Park Seong-bae, hem de bölge savcısı Kim Cha-in tarafından sıkıştırılan Do-kyeong, çift taraflı oynamak durumunda kalır.

Kim Seong-su'nun yazıp yönettiği 4. uzun metraj olan Asura: The City Of Madness, zekice kurgulanmış polisiye olay örgüsü, bu örgüye ustalıkla eklenmiş politik gerilimi ve çok güçlü performanslarıyla Güney Kore sinemasının başarılı örneklerinden biri. Ülke kültürünün getirisi olan ve artık kanıksanmış birtakım abartılarına rağmen, klişelere yüz vermemeye gayret eden, bu gayretinden çoğu zaman galip çıkan Asura, sinema tarihinin politik soslu polisiye yapımlarından ufak miraslar taşıyor. Özellikle birbirine düşman iki major gücün arasına sıkışmış, ikisine de aynı anda esir düşmüş yoz polis figürünün merkezde yer aldığı nitelikli suç filmleri arasında gösterilmeyi hak ediyor. Bu hak belki uzun vadede daha ciddi şekilde kendisine teslim edilir mi bilinmez. Ama teslim edilmezse de muhtemelen birazdan değineceğimiz finali yüzünden fırsatı kaçırmış bir film olarak anılacak. Bu iki güç arasında kaldığı süre boyunca yemediği dayak, işitmediği hakaret, yaşamadığı talihsizlik kalmayan Do-kyeong karakteri o kadar bilinçli işlenmiş ki, suni vicdan gelgitlerinden, basmakalıp kahramanlıklardan, şov amaçlı zeka gösterilerinden arındırılarak, hatalarıyla, köşeye sıkışmış çaresizliğiyle tam bir kaybeden olarak tasarlanmış.


Ama Do-kyeong, bu kayboluşun, bu çift taraflı sıkışmışlığın içinde kendi çıkışını bulmanın yolunu ararken bir sinema karakteri olarak gücüne güç katıyor. Kim Seong-su, zaman zaman politik skandallarını duyduğumuz Güney Kore siyasetindeki yolsuzluk haberlerinden bir benzerini kaleme alırken tek boyutlu düşünmeyip, adalet mekanizmasındaki yolsuzlukları da buna paralel hale getiriyor. Yozlaşmanın iki yüzünü birden bu paralellikte ele alırken, hemen her milletin aşina olduğu geniş tabanlı bir çürümeye dikkat çekiyor. Bu hengamede direksiyonu Do-kyeong gibi bir karaktere vererek politika ve adalet eleştirilerinin yavan biçimde sloganlaşmasının önüne geçiyor. Eleştirel bazda tansiyonun düşmesine izin vermediği gibi, gereksiz aksiyon numaralarıyla ortalığı canlı tutma ihtiyacı da duymuyor. Ama istediği zaman aksiyonun da hakkını vereceğini gösteriyor. Örneğin çok iyi çekilmiş yağmurdaki araba takip sahnesi, bu bünyede sakil durmadığı gibi, filmin kapasitesinin aksiyonu da kapsadığını, ama kesinlikle ona bel bağlamadığını belli ediyor. Üstelik yine bu hengamede Do-kyeong'un genç ortağı Moon Seon-mo'nun yükseliş ve çöküş yan öyküsü de filme kendisini dahil etmeyi biliyor. Her şey tadında, kıvamında, yolunda. Ta ki malum finale kadar.

Do-kyeong'un seyirci dahil kimselere açık etmediği planı dahilinde finale doğru yaşanan düşman tarafların buluşması, çok iyi başlamasına rağmen filmin genel kıvamına ihanet edercesine yavaş yavaş kanlı ve kolaya kaçan bir kontrolden çıkışa doğru evrilince, keşke o açık edilmeyen planın başka aşamaları da olsaydı diye hayıflanmak kuvvetle muhtemel. Kesinlikle filme uyumlu bir final değil bu. Filmin nasıl bu aşamaya getirildiğine çok bilinçli bir şekilde anlam verebilirken, kendini bir anda basit bir aksiyon gibi konumlandırmasına anlam vermek için uğraşmak gerekebiliyor. Fakat bu bile Asura'nın genelini zedeleyemiyor kanımca. Çünkü o ana dek ne yapmak istiyorsa neredeyse hepsini doğru yapıyor. Do-kyeong'u çok iyi tanımlayıp bir nevi bu görevini tamamlamış oluyor. Jung Woo-sung, Hwang Jung-min ve Kwak Do-won gibi Güney Kore sinemasının üç güçlü isminin güven veren performansları, göründükleri her anı taşımakta hiç teklemiyor. Cesur, gerçekçi, bir şekilde kolayı tercih etmeyip (final haricinde tabii) sürekli başka yollar arama eğilimindeki akıcı senaryo Asura'yı bu türün dikkate değer filmleri arasına koyuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder