15 Aralık 2016 Perşembe

Zero Days (2016)


Yönetmen: Alex Gibney
Müzik: Will Bates

Endüstiriyel sistemlere saldırabilen, fiziksel olarak hasar verebilen ve kendi kurallarıyla oynayabilen dünyanın ilk virüsü olan Stuxnet'i anlatan Alex Gibney belgeseli Zero Days, bu virüsü ve yapabileceklerini detaylı biçimde inceleyen çok önemli bir yapım. Günümüzün siber aleminin geldiği boyutları, bilgisayar çağının evrildiği son noktayı hayretler içinde gördüğümüz belgesel, Amerika - İsrail - İran üçgeninin gerilimli politik ilişkileri ekseninde ele alıyor. Çünkü İran'ın uranyum zenginleştirme programı dahilindeki santrifüjleri sabote etmek için Amerika ve İsrail'in ortaklaşa geliştirdiği Stuxnet ya da yaratıcılarının ona verdiği isimle Olimpic Games (OG), ilk kez bu olaylar dizisinde farkediliyor. Stuxnet'in ortaya çıkışı, çalışma prensipleri ve zarar verme kapasitesi üzerine çok kapsamlı bir belgesel olan Zero Days, özellikle Bush ve Obama döneminin bazı kilit bürokratlarının ser verip sır vermeyen tutumlarını rağmen maksimum oranda çözüldükleri (ya da Gibney'nin onları çözdüğü) açıklamalar barındırıyor. Olayın siyasi boyutları çok daha çarpıcı olsa da, Eric Chien ve Liam O'Murchu adlı iki symantec uzmanının açıklamalarıyla Stuxnet'in teknik detayları hakkında da çok şey öğreniyoruz. Politik ve teknik olarak iki kulvarda ilerleyen film, Gibney'nin ustalıkla kurguladığı haliyle bu kulvarların birbiriyle olan yakın ilişkisini de gösteriyor.

Filmde yer alan bürokratlar her ne kadar yakın dönem hakkında birtakım yapıcı bilgiler, samimi itiraflar verse de, Stuxnet ile ilgili fazla ileri gidemedikleri bir nokta mutlaka oluyor. Buna da bir çözüm bulan Gibney, bazı CIA ve NSA (kriptoloji üzerine uzmanlaşmış, yabancı ülkeleri dinleme ve izleme misyonu bulunan Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı) yetkililerinin yazılı itiraflarını bir kadın oyuncu vasıtasıyla alıyor. Belgeselin en can alıcı bölümlerinden birini de yine kurgu içine serpiştirilmiş bu itiraflar oluşturuyor. Öyle ki Snowden'ın sebep olduğu büyük sızıntının Stuxnet yanında sadece gelişmiş bir malware (casus yazılım) hadisesi olduğu bu gizli itirafçılar tarafından belirtiliyor. Bu tip virüs yazılımlarının sanal ortamda casusluk veya ulusal güvenlik açısından avantaj sağlayıcı bilgiler ele geçirmek dışında ilk defa doğrudan fiziksel zarar verme amacıyla kullanılması, hem Chien ve O'Murchu'nun balon deneyinde, hem de NSA'in Natanz (İran'ın nükleer faaliyetlerini yürüttüğü tesisler) operasyonlarında ürkütücü biçimde görülüyor. Alex Gibney, her zaman olduğu gibi ele aldığı konunun tüm parçalarını büyük resmi görebilmemiz için verimli biçimde kurguluyor.


Gibney'nin bu konu hakkında hoşuna gitmeyen en önemli şeylerden biri de konuşulmaktan kaçınılması. Kamerası önünde konuşturduğu herkesle bu ketumluğu da masaya yatırıyor. Ulusal güvenlik, casusluk, terör, suikast gibi paranoyaların öne sürüldüğü bu tutuma karşı en iyi cevabı, yine kadın oyuncunun kişileştirdiği itirafçılar veriyor. Canı istediğinde tüm ülkenin elektriğini, telefonunu, internetini kesebilecek, aynı anda nükleer bir saldırı gerçekleştirebilecek bu üstün virüsün etik olarak gizli kalmaması, konuşulması gerektiğine dair sistem içinden yükselen bir vicdan çağrısı yapılıyor. Üstelik bu tehlike sadece Stuxnet ile sınırlı değil. Santrifüj saldırıları sonrası dünyanın en güçlü siber ordularından birini kuran İran'ın iki olağanüstü siber saldırıyla Amerika ve İsrail'e gözdağı vermesi, 21. yüzyıl savaşlarının çok daha sinsi ve acımasız biçimde dizayn edileceğine dair korkunç örnekler sunuyor.

Bununla birlikte, siber ortamda tasarlanan aktivitelerin ölümcül fiziksel müdahalelere dönüştürülebildiği devrim niteliğinde bir buluşla ilgili yasal boşluklara da dikkat çekiliyor. Yani saha için geçerli yazılı kanunlar, savaş kuralları ve anlaşmaların tersine, siber ortamdaki gizlilik nedeniyle tam bir başıboşluk ve sinsilik hakim. Başka bir deyişle, süper güçlerin bile birbirlerinin nükleer tesislerini denetleyebildiği yasal düzenlemelere rağmen, siber ortamda Stuxnet gibi tehlikeli yazılımların serbestçe ya da belli ülkelerin kontrolünde dolaşabilmesi, tehlikenin boyutlarını arttırıyor. Denetim mekanizması olmayan bu tasmasız canavarların kimi, ne zaman, ne şekilde vuracağının kestirilememesi devletleri, hükümetleri, toplumları paranoyak bir ruh haline sokuyor. Bu yüzden Snowden gibi cesur insanların veya bu filmde Gibney'e itirafta bulunan içeriden birilerinin söylediklerine kulak vermek, en önemlisi tüm bunları konuşmak, yorumlamak gerekiyor. Belgeselin seyirciye yorucu gelebilecek teknik ve diplomatik dili, ilk seferinde iyi anlaşılmasa bile anlamak ve özümsemek için geri dönecek şekilde tekrar izlenmeyi hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder