21 Ocak 2015 Çarşamba

The Judge (2014)


Yönetmen: David Dobkin
Oyuncular: Robert Downey Jr., Robert Duvall, Vincent D'Onofrio, Vera Farmiga, Billy Bob Thornton, Jeremy Strong, Dax Shepard, Leighton Meester, Ken Howard, Emma Tremblay, Balthazar Getty, Sarah Lancaster, David Krumholtz
Senaryo: Nick Schenk, Bill Dubuque, David Dobkin
Müzik: Thomas Newman

Nick Schenk, Bill Dubuque ve David Dobkin'in senaryosunu yazdığı, genelde sulu Amerikan komedileri çeken Dobkin'in yönettiği The Judge, tipik Hollywood aile dramı klişeleriyle donatılmış, buna mahkeme sahneleri klişeleri de eklemiş bir yapım. Suçluları savunmakla ün yapmış başarılı ve kendini beğenmiş avukat Hank Palmer'ın (Robert Downey Jr.) annesinin ölümü üzerine büyük şehirden doğup büyüdüğü küçük kasabaya gitmesi, haliyle geride bıraktığı aile meseleleriyle, eski sevgiliyle, en önemlisi de arasının kötü olduğu kasabanın saygın yargıçlarından biri olan babası Joseph  Palmer (Robert Duvall) ile geçmiş muhasebeleri yapması, birçok filmde kullanılan bir şablon adeta. Bu şablona Yargıç Palmer'ın kasabada ölümle sonuçlanan bir kaza yüzünden cinayet suçuyla tutuklanması eklenince filmin söyleyecekleri artıyor. Biz de bu dram kalıbı dahilinde katmanların nasıl ele alındığına bakıyoruz. Zira sicili belli David Dobkin böylesine ciddi bir film için pek güven verici bir isim sayılmaz.

Babasıyla arası iyi olmadığı için kasabasına hiç uğramayan, kendi evinde de sorunları olan Hank, annesinin vefatı yüzünden döndüğü geçmişinde düzeltilmesi gereken şeyleri düzeltmeye çalışan standart karakterlerden biri. Filmin tamamını oluşturan bu standartlar, ailevi değerlerin önemine, geçmişte yaşananların ve öğrenilenlerin geleceği şekillendirmesine, yargıç baba / avukat oğul nedeniyle adalet ve dürüstlüğün erdemlerine spesifik vurgular içeriyor. Bu kalabalıkta senaryo kendini dağıtmıyor. Ama gerek bu standartlara bağlı kalma çabası, gerekse bazı kültürel yabancılıklarımızdan ötürü Palmer ailesinin dramına ortak olmak sadece bu Hollywood standartları müsade ettiği sürece mümkün oluyor. Mesela usta oyuncuların iniş çıkışlarla dolu iyi yazılmış diyalogları ve iyi çekilmiş, alttan da etkileyici bir müzikle desteklenmiş duygusal sahneler işi kolaylaştırıyor. Buna özellikle mahkeme sahnelerindeki Downey Jr. dinamizmi de eklenince film kalitesini arttırıyor.


Rutin anlatımın dışında seyreden bazı sahneler (Hank'in babasını banyoda bulduğu ve mahkemede avukat / müvekkil ile baba / oğul konumlarının iç içe geçtiği sahneler) fark yaratıp filme duygusal zirveler yaşatıyorlar. Ama Hank ve Yargıç Palmer arasındaki geçmişe dayalı derin öfkeyi, Hank ve Sam arasındaki yarım kalmış aşk hikayesini günümüze taşırken bazı ikna sorunları yaşayabiliyor. Yani Hank'in babasıyla veya eski sevgilisiyle geçmişte yaşadıklarının etkileri sanki daha yakın geçmişe dairmiş izlenimi bıraktığı için pek hissedilmiyor. Oysa senaryo, Hank'in ağabeyi Glen'in beyzbol kariyeri yapmasına engel olan trafik kazasının sorumlusu olmasına daha olgun biçimde yaklaşarak uzak geçmişi filmin şimdiki zamanıyla dengeleyebiliyor.

Filmin en cazip özelliği Robert Duvall ve Robert Downey Jr. gibi kendi jenerasyonlarının iki usta oyuncusunu biraraya getirmesi. Downey Jr.'ın Tony Stark delişmenliği zaten malum. Ama yılların oyuncusu Robert Duvall, özellikle bazı sahnelerde belli bir disiplin altında nasıl spontane aktörlük sergilenebilir konulu ders niteliğinde bir doğallık sunuyor. The Judge, sırf ikilinin karşılıklı sahneleri için bile izlenmeye değer. Billy Bob Thornton, Vincent D'Onofrio, Vera Farmiga destekli kadronun az ve öz biçimde göz doldurmasını, Thomas Newman'ın dokunaklı müziklerini de artı hanesine eklersek, The Judge için In My Father's Den, Elizabethtown, Garden State gibi memlekete dönüş ve geçmişle yüzleşme temalı filmlerin bağımsız ruhuna ana akım halkalardan biri diyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder