7 Ekim 2013 Pazartesi

We Are Legion: The Story Of The Hacktivists (2012)


Yönetmen: Brian Knappenberger
Müzik: John Dragonetti

Brian Knappenberger’in yönettiği We Are Legion: The Story Of The Hacktivists, Anonymous olarak bilinen ve kendilerini “hacktivist” olarak adlandıran topluluğun ortaya çıkışı ve şaka olarak başlayan eylemlerinin küresel bir harekete dönüşmesini adım adım izleyen bir belgesel. 15’li yaşlarındaki Chris “Moot” Poole tarafından 2000’lerin başında kurulan 4chan adlı web sitesinde her şeyin bir eğlence olarak başladığı bu hareket, çok önemli şeylerin sadece başlangıcıydı. Internet ortamında forumlarla, resim paylaşım siteleriyle, akla gelebilecek her kategoriyi içeren kapsamlı gruplarla kendilerini ifade etme özgürlüğü elde eden isimsiz insanların yavaş yavaş ortak bir çatı altında toplanmaya başlaması belgeselde detaylıca ve herkesin anlayabileceği (ya da en azından anlamak için gayret gösterebileceği) şekillerde anlatılıyor.

Belgeselde tanıdığımız Barrett Brown, Mike Vitale, Adrian Chen, Joshua Corman, Peter Fein, Gregg Housh, Mercedes Haefer, Brian Mettenbrink, Ryan Singel, aynı zamanda nicknameleri ile Anon2World, Anonyops, Homocarnula, Vendetta, Commander X gibi isimler Anonymous’un kurucuları, geliştiricileri ve eylemcileri olarak ya hüküm giymiş, ya davası sürmekte, ya da henüz yakalanmamış vaziyette bu hareketin günümüzde aldığı şekle gelişindeki önemli durakları bizlerle paylaşıyorlar. 2006-2007 arasında bu sitelerde örgütlenen insanlar, artık sadece komik resimler paylaşmanın, türlü hacker numaralarıyla başka siteleri veya radyoları işgal ederek hedef aldıkları bazı kişi ve kurumlar hakkında saçma yorumlar yapmanın ötesine geçmek istediler.

İlk ciddi hedef ise ırkçı neo-nazi radyo programcısı Hal Turner oldu. DDOS - Hizmet Alamama Saldırısı (Distributed Denial Of Service Attack) yöntemiyle Turner’ın serverini doldurup onu türlü şakalarla madara ettikten sonra maddi manevi zarar verdiler. Bununla yetinmeyip gerçek hackerlar bularak onları Hal Turner’ın üzerine saldılar. Ama bunların şakası yoktu ve Turner’ın özel serverına, mail hesabına girdiklerinde onun aslında bir FBI muhbiri olduğunu öğrendiler. Bu olay, eşek şakaları yaparak eğlenen sıradan bir topluluktan, sosyal duyarlılık sahibi aktivistlerin oluşturduğu Anonymous’a evrilmelerindeki mühim noktalardan biriydi.


Chanology Projesi, yani Scientology Kilisesi'nin interneti sansürleme çabaları sonucu yapılan yarı organize saldırılar serisi, Anonymous’un tanınmasında en önemli kırılma noktası. Scientology sırlarından bahseden, Tom Cruise’un da yer aldığı gizli bir videoyu ele geçirip yayınladıktan ve paylaştıktan sonra kilisenin DMCA (Digital Millenioum Copyright Act) yani internete yönelik sansürcü bir telif hakkı yasasını süratle uygulamasına tanık oluyorlar. Bu durum Anonymous’u daha da kamçılıyor. Hacktivistler defalarca kilisenin internet sitesini çökertiyorlar, Scientology’ye yapmadıklarını bırakmıyorlar. Ama yasal açıdan çok güçlü olan Scientology, dedektifleri, avukatları ve karanlık adamlarıyla öncüleri bulup takip ediyor, evlerine kadar izliyor. Bu savaş sayesinde zaten sevilmeyen bu yobaz oluşuma karşı dik duran ekip, Anonymous olarak tanındıkça benzeri görülmeyen bir örgütlenmeyle sempati yaratıyor.

Hacker kültüründen çıkan, bir zamanlar nicki Mendax olan ve dünya üzerindeki en iyi hacker olarak kabul edilen Julian Assange’ın WikiLeaks’inin bomba etkisi, gerçeğin ve bilginin özgür kalmasını sağlayarak Anonymous’a en büyük ilham kaynağı oldu. Ama PayPal, Mastercard ve Amazon’un WikiLeaks’e hizmetlerini kapatması yine Anonymous’un tepesini attırdı. Neo-nazi gruplara, kiliselere, Ku Klux Klan’a bile kredi kartlarıyla bağış yapılabilirken, Wikileaks’e yapılamıyordu. DDOS yapılarak bu siteler çökertildi. Ama WikiLeaks’in Tunus’ta yasaklanmasıyla oraya yönelen Anonymous, Tunuslu hackerların da yardımıyla sansürlenen, hesapları çalınan ve mesajları incelenen Tunus halkının diktatörlerinin devrilmesine kadar giden direnişine önayak oldu. Mısır’da da aynı yasaklamanın olduğunu fark edince, türlü teknik buluşlarla Mısır halkının çektiği eziyetlerden tüm dünyanın haberdar olmasını sağladılar. Anonymous’ın Ortadoğu ayağı olan Telecomix’in Twitter üzerinden Mısırlılara dial-up bağlantı sağlamasıyla bu yasak delinmiş oldu. Dünya, internet üzerinden orada yaşananları tarafsız şekilde birinci elden öğrenebiliyordu.

Tüm bunlar yaşanırken rahatsız olanlar mutlaka olacaktı. Bu yüzden bazı siber ajanlar, Anonymous serverlarına sızıp kimlik tespiti yaptılar. Bunların en bilineni, belgeselde de konuşan HBGary Federal adlı teknolojik güvenlik şirketinin CEO'su Aaron Barr’dı. WikiLeaks’in yaptığını tehlikeli bulan Barr’ı istifa ettirecek kadar bunaltan da, güvenlik abidesi HBGary’nin sitesini çökerten de Anonymous oldu. Fakat insanları orijinal Playstation'a yeni özellikler ekledikleri, halkın kullanımına açtıkları için dava eden Sony’den 77 milyon kullanıcının kredi kartı ve kişisel bilgilerini ele geçiren Anonymous’a bağlı LulzSec adlı hırçın bir hacker grubu, beğenmediği her şeyi (ki aralarında bazı medya oluşumları da vardı) hacklemeye başlayınca, Anonymous’un düşünce özgürlüğü ilkesine ters düştüler. Konuşmacıların sağlam fikirlerini ustaca kurgulayan Knappenberger, bu sayede hacker olgusunun etik yönünü de masaya yatırıyor.


Eylemlerinin özünde düşünce özgürlüğü ve gerçeklerin serbest kalması fikri yatan Anonymous’un, kendi bünyesinde bu fikre ters düşenlerin de bilincinde olup onlara onay vermemesini imleyen belgesel, hackerların salt zarar veren, şaka yapıp hit toplayan veya sırf yazdıkları birilerinin hoşuna gitmedi diye medyaya saldıran ergen tipler olmadığını gösteriyor. Tabii fikir özgürlüğü adı altında hareket eden ırkçı, yobaz, sansürcü zihniyetleri haklı olarak bu etiğin dışında tutuyorlar. Lidersiz, sayısız, isimsiz, anonim ve birbirlerine bağlı büyük bir aile gibiler. Dünyanın neresinde olursa olsun, haksızlığa uğrayan insanlar gördükçe onlara haksızlık edenlere sembolik Guy Fawkes maskeleriyle sanal alemi dar ediyorlar. Çünkü sanal da olsa, gerçek de olsa dünya dediğimiz yerde haksızlıktan geçilmiyor. Hackerlığın cezasının sübyancılıktan daha fazla olması bunun en çarpıcı örneklerinden. Bu adaletsizlikler, baskı ve yıldırma politikaları, sansürler olduğu müddetçe Anonymous gibi siber vigilantelere, tekno gerillalara hep ihtiyaç olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder