7 Nisan 2007 Cumartesi

Transamerica (2005)

 
Yönetmen: Duncan Tucker
Oyuncular: Felicity Huffman, Kevin Zegers, Fionnula Flanagan, Elizabeth Peña, Graham Greene, Burt Young
Senaryo: Duncan Tucker
Müzik: David Mansfield
 
Son ameliyatına birkaç gün kala transseksüel Bree (doğum adıyla Stanley), hayatında erkek olarak girdiği tek cinsel ilişkinin ürünü olan oğlu tarafından telefonla aranır. Oğlu hapishanededir ve birisinin onu çıkarması gerekmektedir. Bree konuyu hemen geçiştirerek telefonu kapatır. Ancak psikiyatrı buna izin vermez, erkek geçmişinin son cilvesiyle yüzleşmeden ameliyat olmasını uygun bulmaz. Psikiyatrı ameliyatı için gereken imzayı atmadan önce bu yolculuğu ona şart koşar.

İsteksiz ve sinirli bir şekilde Los Angeles'dan New York'a gidip yeni tanıştığı oğlu Toby'i bir dolar ödeyerek hapisten çıkaran Bree'nin tek amacı bu yakışıklı, kokain problemi olan çocuğu üvey babasına teslim edip yoluna devam etmektir. Toby ise Kiliseler Birliği'nden geldiğini öğrendiği bu iyi yürekli Hıristiyan kadınla Los Angeles'a film endüstrisinin kalbine doğru yola çıkmak ister. Arabayla doğudan batıya doğru Amerika'yı bir ucundan diğer ucuna takip eden yolculuğa çıktıklarında başlarına beklenmedik olaylar gelir.
 
 
Duncan Tucker’ın yazıp yönettiği Transamerica, bazı eksikliklerine rağmen eğlenceli yanlara sahip, sırlarla dolu bir dram. Bree Osbourne rolündeki Felicity Huffman’ın son derece etkili oyunu ona çeşitli adaylıklar ve ödüller de kazandırmıştı. Bree’nin uzun süre haberi bile olmadığı oğlu Toby’yi hapisten kurtardıktan sonra çıkılan yolculuk ile film keyifli bir seyir alıyor. Büyük bölümü yol hikayesi şeklinde geçen film, haliyle yolda karşılaşılan olaylar ve kişilerle renklendirilmiş.

Sorunlu çocuk Toby’nin, Bree’nin aslında erkek olduğunu, üstelik babası olduğunu bilmemesi ile yaşanan sıra dışı ve merak uyandırıcı öykü, rotasını çok doğru çizmeyi başarıyor. Bu tip yol hikayelerinin ihtiyacı olan karakter gelişimi de gayet yerinde tasarlanmış. Ancak, özellikle Toby’nin cinsel sapkınlığının filme en ufak bir katkıda bulunmadığı da düşünülebilir. Çünkü Bree’nin transseksüel kimliği, filmin bu türden cinsel kimlik üzerine söylenmesi gereken pek çok şeyi söylüyor. Toby’nin de zaten unutulmuş ve reddedilmiş bir evlat kimliği varken, filmin Toby’ye ekstradan böyle bir kimlik daha yüklemesi biraz fazla kaçmış. Üstelik bu fazlalığın kimi yerlerde ve finalde bile arıza çıkardığı söylenebilir.

Tucker’ın yol filmlerini iyi etüd ettiği anlaşılıyor. Fakat elinizde bu yol öyküsüne paralel giden bir cinsel kimlik yolculuğunu işleme fırsatı varken, ona daha çarpıcı ve amacı olan bir son düşünülmeliydi. Aslında film amacına ulaşıyor ve karakterleri benimsemiş olan izleyenin istediği gibi bitiyor. Ancak şekil ve konum itibarıyla bu sona katılmayanlar olacaktır. Tucker'ın zaten yeterince sıra dışı bir konu işlerken, bununla yetinmeyip Toby için de benzer bir sıra dışılık kaygısı gütmesi, film ile kurulacak duygusal bağları zedeleme riskine sahip olsa da, bu durum yoruma göre değişir. Yine de, gerek yolculuk esnasında yaşanan olaylar, gerekse karşılaşılan ilginç kişilikler, merak edilen sırlar ve yolculuk sıcaklığı, filme olan ilgiyi canlı tutuyor.
 
 
Filmin en etkili unsuru şüphesiz Felicity Huffman.. Desperate Housewives'ın Lynette’i olarak sıkça rastladığımız aktrisin sesinden, duruşundan ve fiziksel değişiminden bu role çok özenle hazırlandığı anlaşılmakta. Huffman, Bree Osbourne rolü ile kadın veya erkek olmanın ikileminin yanında, anne veya baba olmanın ikilemini de kendine özgü biçimde yorumluyor. Ama hangisi olursa olsun, oyuncunun Bree karakterine kattığı yorumun en belirgin özelliği hüzün.. Huffman’ın yanında, genç oyunculardan Toby rolündeki Kevin Zegers ile Bree’nin kızkardeşi Sydney’i canlandıran Carrie Preston’da rollerini hiç yadırgamamış. Filmde üç tecrübeli oyuncuyu görmek de ayrı bir lezzet içeriyor. Kızılderili Calvin olarak izlediğimiz Graham Greene, Once Upon A Time In America, Chinatown ve Rocky serisinden de hatırladığımız Burt Young ve Bree’nin annesi Elizabeth rolüyle çok başarılı bir kompozisyon çizen Fionnula Flanagan’ın performansları da Transamerica’nın güzelliklerinden.. The Lord Of The Rings esprisi, bazı bilimsel teoriler ve ailevi şirinlikler de içeren zeki senaryosu ve güzel görüntüleri ile sürükleyici, ilginç bir yapım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder