16 Aralık 2018 Pazar

Marley (2012)


Yönetmen: Kevin Macdonald

Belgesel ağırlıklı kariyeri yanı sıra, en bilinenleri The Last King Of Scotland, State Of Play, Black Sea olan filmler de çekmiş İskoç yönetmen Kevin Macdonald'ın yönettiği Marley, adından da anlaşılacağı üzere 1945-1981 yılları arasında yaşamış, bir müzisyen olmanın ötesine geçip ikonik bir figür haline gelmiş reggae efsanesi Bob Marley'nin hayatını konu alan bir belgesel. Aralarında One Day In September, Touching The Void, Life In A Day gibi dikkat çeken belgeseller de yapmış olan Macdonald, doğumundan ölümüne dolu dolu bir hayat yaşamış, müzik tarihine damga vurmuş, evrenselliğiyle özgürlük ve barış sembolü olmuş Bob Marley'nin yaşamındaki tüm detayları yaklaşık iki buçuk saate sığdırmaya çalışmış. Müziğin hiç eksik olmadığı, nadir bulunan arşiv görüntülerinin bolca kullanıldığı, ailesi, dostları ve beraber çalıştığı insanların yorumlarının usta işi bir kurguyla harmanlandığı belgesel, "Yeni Başlayanlar İçin Bob Marley" niteliği taşıdığı kadar, onu tanıyıp bilenleri ayrıca mest edecek sayısız ayrıntıyı da bünyesinde barındırmasıyla gerçekten arşivlik bir değer taşıyor.

6 Şubat 1645'te Saint Ann/Jamaika'da doğan, 11 Mayıs 1981'de 36 yaşında Miami'de kanserden hayata gözlerini yuman Marley, bu 36 yıla o kadar çok şey sığdırmış ki, ölümünün üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen müziği, şarkıları, kişiliği, duruşu ve çalkantılı özel hayatıyla günümüzde bile unutulmazlar arasında yerini hiç yitirmemiş bir insan. Jamaika'nın bir köyünden, uluslararası bir yıldız olarak yüz binlerin doldurduğu konser salonlarına uzanan müzikal yolculuğu daha küçük yaşlarda başlıyor. Müziğin Marley'nin hayatındaki önemi, kısa bir süre sonra artık hayatının ta kendisine dönüşüyor. 1963'te Bunny Wailer ve Peter Tosh ile Kingston'da kurduğu The Wailers, Marley'nin müzikal yolculuğunda çok önemli bir yere sahip. Kevin Macdonald, aralarında karısı Rita Marley'nin de yer aldığı, Marley'ye eşlik etmiş hayattaki müzisyenleri de bu biyografiye dahil ederek kronolojik dengesini hiç bozmuyor. Zamanla müzisyenlerden ve aile fertlerinden oluşan kalabalık bir grup halinde yaşamaya başlayan Marley ve ahalisi, sanıldığının aksine her gün marijuana içip sevişerek gününü gün eden değil, barış ve uyum içinde yaşayan, müzikle iç içe sürekli üreten, paylaşan, performans sergileyen, sık sık da futbol oynayan insanlar.


Belgeselde hiç boş alan bırakmamaya gayret eden Macdonald, reggae müziğin nasıl ortaya çıktığından, Bob Marley'nin şahsi müzik anlayışına, aynı zamanda özel hayatına dair önemli duraklara uğramayı ihmal etmiyor. Etiyopya'nın son imparatoru olan Haile Selassie'yi Tanrı'nın dünyadaki yansıması olarak gören dinin ve bu dine bağlı olarak ortaya çıkmış olan inanış ve düşünce biçiminin adı olarak Rastafaryanizm'i benimsemiş bir Rastafari olan Marley, buna göre barış, kardeşlik, sevgi, uyum, özgürlük, dünya barışı gibi pozitif olguları yaşam biçimi olarak kabul etmiş, bunu kendi hayatında tecrübe ettiği kadar müziğiyle de milyonlara ulaştırmayı başarmış bir adam. The Wailers ile müziğe atıldığı ilk zamanlar İngiliz yapımcı Chris Blackwell'in (ki belgeselin de yapımcılarından birisi) yeni grupların tanıtım turneleri politikası gereği fazla para kazanamayan Marley, bunu o kadar da dert etmemiş, kazanmaya başladıktan sonra da ona çok kıymet vermemiş. Öte yandan utangaç bir kişiliğe sahip olmasına karşın, kadınların ona olan ilgisine de ilgisiz kalmayıp ilişkilerini özgürce yaşamış. 7 farklı ilişkiden 11 çocuk sahibi olması, ilişkilerine fazla sadık olmayıp çocuklarına karşı ilgisiz ve sert olmasına rağmen kimsenin onu kötü anmamasının nedenlerini de bu insanların onu nasıl gördüklerini samimiyetle ifade ettikleri cümlelerde bulmak mümkün.

Siyah bir anne ile beyaz bir babadan olma Bob Marley, her ne kadar yaşadığı çevre bu arada kalmışlığı uzun süre bir aidiyetsizlik gibi görse de, bunun tam tersi, siyah ve beyazın aynı bedende buluşmasını bir ayrıcalık olarak görmüş. Zamanla tüm insanlar bunu bir orijinallik olarak görmeye başlayınca o ayrıcalığı hissetmişler. Irklar arası bir köprü sembolü haline gelmeye başlamış. Jamaika'nın siyasi iç karışıklıkları, iki farklı partinin yaşadığı ve şiddete dönüşen görüş ayrılıkları nedeniyle uzak kaldığı ülkesine önemli bir misyon için geri dönen Marley, yaralı kurtulduğu bir suikast girişimine rağmen, halkın ona yüklediği, onun da inançla kabul ettiği bu misyonu gerçekleştirme çabasından hiç vazgeçmemiş. Dev bir konserle halkları, o konserin sahnesinde de bu iki partinin liderlerini birleştirmeyi başararak unutulmaz bir gün yaratmış. Yaptığı müziğin birleştiriciliğini, kişiliğinin özgürlük ve barış yanlısı ısrarcılığıyla tamamlamış ve tüm dünyada önemli bir barış elçisi haline gelmiş. Ama Bob Marley'i asıl ölümsüz yapan ve belgeselde en güzel halleriyle duyduğumuz Stir It Up, Concrete Jungle, Get Up Stand Up, I Shot The Sheriff, No Woman, No Cry, Could You Be Loved, One Love, Redemption Song gibi nice hitleri dinledikçe onun hala yaşadığına, şarkılarında anlattığı hikayelerin, duyguların, umutların, ihtiyaçların, mesajların günümüzde bile hala tazeliğini koruduğuna tanık oluyoruz. Onun bu zamansızlığına hayran kalıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder