17 Haziran 2011 Cuma

À bout portant (2010)


Yönetmen: Fred Cavayé
Oyuncular: Gilles Lellouche, Roschdy Zem, Gérard Lanvin, Elena Anaya, Mireille Perrier, Claire Perot, Moussa Maaskri
Senaryo: Fred Cavayé, Guillaume Lemans
Müzik: Klaus Badelt

Samuel ve Nadia ilk bebeklerinin doğmasına çok az kalmış mutlu bir çifttir. Sağlık görevlisi belgesini almak için çalışan Samuel’in hayatı bir gün tamamen değişir.Nadia, Samuel’e saldıran adamlar tarafından kaçırılır. Samuel kendine geldiğinde telefonu çalmaktadır. Polis gözetiminde hastanede yatan bir suçluyu oradan çıkarmak için sadece üç saati vardır. Samuel’in kaderi, polisin hırsızlık suçundan peşinde olduğu Hugo Sartet’e bağlıdır. Eğer karısını bir daha görmek istiyorsa çok hızlı davranmak zorundadır.

Hollywood’un bile dikkatini çeken, Hollywood’un bile fena sayılmayacak bir remake ile yorumladığı Pour elle’in senarist/yönetmeni Fred Cavayé’nin yeni filmi À bout portant, tam da Pour elle ayarında iyice bir aksiyon dram. Fakat tam da Pour elle gibi birtakım hatalarla da kimi zaman ayarını kaçırabiliyor. Yine de senaryo akışı, kurgu bütünlüğü, sağlam oyunculukları ile eğer biz bu filmleri sıkılmadan izleyebiliyorsak fazla kafaya takmıyoruz. Fred Cavayé’nin başarılı bir aksiyon yönetmeni olduğu kadar, evli ve her şeyi göze alabilecek kadar eşini seven, nitekim süresi boyunca her şeyi de göze alan sıradan bir erkek karaktere özel ilgi duyduğu belli. Kadınını haksız yere kaybetmeyi hazmedemeyen bu sıradan vatandaşın içindeki aksiyon potansiyelini ortaya çıkarışına (aynı zamanda burada daha büyük polisiye kirli çamaşırların da ortaya çıkmasına vesile oluşu) tanık olduğumuz her iki Cavayé filmi de, Pour elle gibi plânlı programlı veya À bout portant gibi yaralı aslan gözükaralığıyla eşlerine olan aşklarını seyirciye imrendirici biçimde aktarabiliyor. Bu manâda aksiyona katılan sevgi ve fedakârlığı hep diri tutup güçlendirerek çift taraflı bir macera yaratıyorlar.


Film için nedense 80 dakika süre tasarlanmış ki, bu durum filmin deli dolu ve dolu dolu yapısını zaman zaman sıkıntıya sokmuyor değil. Örneğin şehirde yaratılan suç patlamasının sebep olduğu kaos ortamının polis merkezine yansıyan sahnelerinde yükseltilen tansiyon yeterince iyi idare edilememiş. Öyle ki film hızını alamayıp polis merkezinin üç ayrı noktasında üç ayrı krizi başarıyla yarattıktan sonra, bu krizleri sonuca ulaştırmada aynı başarıyı gösterememiş. Hatta bu bölümde birkaç yer sanki makasa gelmiş görüntüsü oluşmuş. Apar topar da olsa dramatik yönüyle de desteklenen iyi bir final yapmış denebilir. 80 dakika içine birçok derdini sığdırma, işleri zora sokup, o zorlukları iyi kötü aşabilme yeteneğine sahip bir film için, yer yer bu dertleri sığdırma aceleciliğinin neden olduğu bazı kusurları fazla göze batırmadığı da iddia edilebilir.

Başroldeki Gilles Lellouche’un canlı ve güçlü oyunu, Fransız sinemasının tecrübeli ismi Roschdy Zem’in sakinliğiyle dengelenirken, arada kalan cool iyi polis - kötü polis tiplemelerinin bile filmi aksatmadığı görülüyor. Zaten şantaj, cinayet, komplo, masumiyet ispatı, görevi kötüye kullanma, intikam ve aşk içeren çok boyutlu bu tür dinç bir aksiyon senaryosu ne kadar iyi işlenirse işlensin mutlaka birtakım aksaklıklar olacaktır. Ama bu suç ve dram unsurlarının hepsinin (üstelik bazılarının birden fazla) olay ve karakterlere uyarlanışında radarsız yolda sol şeride geçmiş görüntüsünü seven seyircilerin kaçırmaması gereken bir film olduğu su götürmez. Tony Scott’ın bile son zamanlarda böylesini yapamadığını görüyorken söyleyecek başka bir şey kalmıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder