12 Mayıs 2007 Cumartesi

Brick (2005)


Yönetmen: Rian Johnson
Oyuncular: Joseph Gordon-Levitt, Nora Zehetner, Lukas Haas, Noah Fleiss, Matt O'Leary, Emilie de Ravin
Senaryo: Rian Johnson
Müzik: Nathan Johnson

Brendan kötü giyinen, içine kapanık, kimsenin pek sevmediği çok zeki bir lise öğrencisidir. Eski kız arkadaşı Emily bir gün Brendan’ı arayarak başının dertte olduğunu söyler. Emily’yi bulan Brendan bu kez ondan farklı bir tavır görür. Daha önce söylediklerini dikkate almamasını söyler ve ayrılır. Bu görüşmeden sonra Brendan, Emily’yi bir su kanalında ölü olarak bulur. Bu olayı içine sindiremeyen Brendan, olayı araştırmak üzere Emily’nin son buluşmalarında ağzından çıkan tuhaf isimlerden yola çıkar. Sürekli kütüphanenin arkasında buluştuğu zeki ve becerikli arkadaşı Brain’in yardımıyla, Emily’nin ölümü üzerindeki sır perdesini kaldırmaya çalışır. Perde aralandıkça, olayın çok daha derin boyutlarda olduğunu fark etmeye başlar.

Geçtiğimiz yıllarda Sundance Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazanan Brick, bir Amerikan lisesinin fonunda sinema tarihinin en eski geleneklerinden olan film-noir şablonlarına uyarlanmış başarılı bir gençlik-suç-dedektiflik öyküsü. Film-noir’dan o kadar etkileniyor ki, bu filmlerde gördüğümüz kötü adam, onun ihanet etmeye meyilli koruması, famme fatale, kahramanın iş bitirici sağ kolu, gizemli kurban ile, sorunlu diğer yan karakterlerin hepsi ve daha fazlasını filmde modernize şekilde görmek mümkün.

50 ve 60’lı yıllardan, hatta daha eskilerden günümüze uzanan kara film stilinde alışageldiğimiz unsurları bolca kullanan filmin yazarı ve yönetmeni Rian Johnson, 2002’de de May isimli gerilimle korku sinemasının çeşitli referanslarından beslenmişti. Brick'teki beslenme, türden birebir bir alıntı değil, çok özgün bir esinlenme ve stil kaygısı güderek kendini göstermekte. Elbette bazı sahneler, kara film janrının kalbur üstü örneklerinden çağrışımlar yapacaktır. Ama Johnson bu durumu, seçmiş olduğu genç karakterler ve lise ortamının film noir ile hiç alakası olmayan atmosferiyle zaten baştan bertaraf etme başarısını birçok yerde gösteriyor. Johnson’un bu filmlerden çok etkilendiği gün gibi ortada. Zaten baş karakter Brendan, o antisosyal yapısıyla değil ama zekası ve kararlılığı ile zaman tünelinden geçmiş bir Mike Hammer adeta.

 
Hangi ismi, nasıl, nerede ve ne zaman araştıracağını, olaylar arasında nasıl bir bağlantı kuracağını iyi bilen, ama yine de kankası Brain gibi bir beyine de ihtiyaç duyan Brendan, Mike Hammer hikayelerindeki gibi tek bir dava üzerinde kafa yorarken, Emily’nin şüpheli ölümünü eşeleyince karşısında tehlikeli bir mafya bağlantısı buluyor. Bu durum, Johnson’un kara film geleneğini günümüz gençliğine taşımada ortaya çıkabilecek kaçınılmazlardan biri durumunda ve Johnson’un da bunun farkında olması, hatta karışık bir öyküyü daha da karıştırması gayet yerinde. Ancak farkında olmak yetmiyor, geçmiş ve şimdi arasında sinemasal açıdan kurmaya soyunduğu köprüyü sağlamlaştırmak için kendi yazdığı senaryonun emniyet sübabı işlevi görmesine ihtiyacı var.

Lise gençliğini konu alan bir filmde senaryonun bu derece komplike, fazlaca zeki ve kendi çözümlerini cebine koymuş sorularla işe koyulmasını samimi bulmama endişesi de var. Ama Brick, beslendiği janrın referanslarını o kadar ustaca kendine uyduruyor ki, bu endişe, o zamanın filmlerine bir saygı duruşuna da dönüşebiliyor. İçinde The Pin, Tug, Laura, Kara, Dode, Emily karakterlerinin isimlerinin bolca geçtiği cümleler, kara film örneklerinden veya Elmore Leonard’ın ucuz polisiye romanlarından çıkmışcasına boy gösterirken, bir yandan da çekim tekniği yönünden Johnson’un çabasına tanık oluyoruz. Senaryosunu destekleyen bu teknikler, yumruk sonrası bayılmanın flu görüntüsü veya kahraman ile fettan kadının Casablanca misali dudaklarını yakınlaştırdıkları bölümleri içeriyor. Üstelik standart bir gençlik filminde duymaya alıştığımız günün popüler hip-hop veya pop şarkıcıkları yerine, Nathan Johnson’ın gerilimli minimalist caz tınılarını duyuyoruz. Ama bunun yanında kendine özgü bir tarz elde etme çabasındaki tünel önü sahnesi, stadyum buluşmaları ve The Pin’in göründüğü kimi sahneler dengeyi sağlamada çok etkili.

Brendan rolüyle izlediğimiz Joseph Gordon-Levitt, 2004 yılında Mysterious Skin ile sergilediği hayli cesur oyununu Brick'te de farklı bir açıdan göstermekte. Filmdeki dış görünümünün iticiliğini, karaktere yazılmış senaryoyu kendi performansıyla çok yerinde birleştirdiği için tam bir modern zaman film noir karakteri olduğu söylenebilir. Lost dizisinin Claire’i Emilie de Ravin’i ise meşhur Emily rolüyle az ama önemli bir rolde izliyoruz. Lukas Haas, Noah Fleiss, Nora Zehetner, Noah Segan gibi genç ve ümit dolu gençlerin yanında, okul müdürü Trueman rolüyle 70’li yıllarda fırtına gibi esmiş hırçın polis John Shaft olarak bilinen aktör Richard Roundtree’yi de görmek mümkün.


Dikkat çeken bir başka konu da, gençlik filmleri diye bildiğimiz hız tutkunu, apolitik, aşırı eğlence düşkünü veya beynini belden aşağısında taşıyan genç figürleri izlediğimiz filmlere alternatif olarak gelişen, daha düşük bütçeli bir sinema anlayışının gittikçe ivme kazanıyor olması. Donnie Darko, Garden State, Thumbsucker, Mysterious Skin, Elephant, The Chumscrubber gibi Amerikan yapımı gençlik filmleri, Bush iktidarı sonrası kafası karışmış gençliğin hissiyatını yansıtarak adeta madalyonun diğer yüzü olmaya başladılar. Ama hala MTV gençliği karşısında azınlıkta olduklarından, bu tür yapımlar çoğunlukla bağımsız kimliklerle dağıtım ve seyirci imkanı buluyorlar. Özellikle 11 Eylül sonrası ebeveynler ırksal paranoyaları ile uğraşırken, çocuklar daha fazla sorunla baş etmek durumunda kaldılar. Bu sayede başkanından memnun olan veya onun hakkında hiçbir fikri bile olmayan bir gençlik ile beraber, yukarıda adı geçen filmlerde rastladığımız soru işaretleriyle dolu bir gençlik daha ortaya çıkmaya başladı. Soru işaretleri sorun anlamına gelebildiği gibi, sorgulama anlamına da geliyordu zira.

İçinde hiç polis olmayan bir polisiye, silahı olmayan bir kahraman izlediğimiz gibi, şüpheliyi takip etmek için annesinin arabasını aşıran, eldeki bilgileri araştırmak için kütüphaneyi mesken tutan, alt katta uyuşturucu işi yapıp, üst katta annesinin kurabiyelerini yiyen, ankesörlü telefon ile iletişim kuran bir gençliğin filmi ile de karşı karşıyayız. Brick etkileyici olduğu kadar, hemen hemen her yönüyle ümit vadeden bağımsız bir yapım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder