29 Eylül 2018 Cumartesi

Sicario: Day Of The Soldado (2018)


Yönetmen: Stefano Sollima
Oyuncular: Benicio Del Toro, Josh Brolin, Isabela Moner, Jeffrey Donovan, Catherine Keener, Matthew Modine, Elijah Rodriguez, David Castañeda, Bruno Bichir
Senaryo: Taylor Sheridan
Müzik: Hildur Guðnadóttir

2015 yılındaki Sicario'nun devamı niteliğindeki Sicario: Day Of The Soldado, ilk filmde olduğu gibi yine Taylor Sheridan'ın senaryosunu hayata geçiriyor. Sheridan'ın haricinde Sicario 2'nin mutfağında değişiklikler var. İlk filmi yöneten Denis Villeneuve'ün yerini Suburra adlı güçlü mafya filmini ve yine bir mafya filmi olan Gomorrah'ın dizi uyarlamasını yöneten İtalyan Stefano Sollima alıyor. Yine ilk filmin görüntü yönetmenliğiyle Oscar adaylığı alan Roger Deakins'in koltuğunda Polonyalı Dariusz Wolski, müziklerini inşa eden rahmetli Jóhann Jóhannsson'un koltuğunda ise yine İzlandalı Hildur Guðnadóttir oturuyor. Bütün bu değişimler filmi ilk Sicario'nun çıtasının altında gösterse de, asıl zayıflık Sheridan'ın devam senaryosunda kendini gösteriyor. Bir kere en başta Sicario'nun bir devam filmine ihtiyacı olup olmadığının tartışılması gerekiyor. Matt Graver (Josh Brolin) ve tetikçi Alejandro (Benicio Del Toro), esrarı tam aydınlanmamış, malzemesi, potansiyeli olan karakterler olduğu için Sheridan onları bir devam filminde değerlendirmek istemiş olabilir. Kate Macer'ın, yani Emily Blunt'ın bu senaryoda yer bulmaması filmi 1-0 geriden başlatıyor. Zira filmin türlü klişelerinin kaynağı olan ergen Isabela Moner'ı saymazsak, testosteron yoğunluğunu seyreltmek için kadın karakter kontenjanındaki Catherine Keener ve ona biçilen rol pek doğru bir seçim sayılmaz. Bu defa Graver ve Alejandro'ya odaklanmış, ilk filmle karakter olarak bağlantılı, ama konu olarak biraz daha farklı bir film izlemek durumundayız.

Kate Macer'ın olmamasının filmden götüreceği en belirgin özellik, Amerikan hükümetinin el altından destek verdiği "kirli" imha operasyonlarının vicdan muhasebesinin yapılmayacak olması olabilir. Ne var ki Sheridan bu açığı kapatmak için bu defa Alejandro üzerinden kendi mantığıyla çelişmekten kaçamamış. Bu çelişkiye birazdan değinmek üzere Day Of The Soldado'nun konusuna bakarsak, ortalığın fena kızışacağını düşünebiliriz. Uyuşturucu kartellerinin yan sanayii olarak insan ticaretine, hele de müslüman teröristleri Meksika sınırından Amerika'ya sokmaya başlamaları, bu teröristlerden bazılarının sivil halka bombalı eylemler düzenlemeleri üzerine yetkililerin işi gizli ve kirli yollardan çözmesi için Matt Graver'a havale etmeleri, teorik açıdan filmin temelini iyi atıyor. Graver, Ortadoğu'daki tecrübelerine dayanarak çılgın bir plan yapıyor. Buna göre Meksika'nın en güçlü kartellerinden Matamoros Karteli ile Carlos Reyes'in başında olduğu bir diğer karteli birbirine düşürmek için çift taraflı hamleler tasarlıyor. Tabii çok gizli bu operasyona dostu Alejandro'yu da dahil ediyor. Bunun Alejandro için anlamı büyük. Zira onun ilk filmde ortaya çıkan misyonunun yarım kaldığını, intikamını tamamlamak için Reyes'i devirmesi gerektiğini anlıyoruz.


Matamoros Karteli avukatının sokak ortasında öldürülmesi ve ardından Reyes'in kızı Isabel'in kaçırılmasını organize eden Graver ve ekibi, çevirdiği dümenlerle kredi toplar, kahraman olur, çok önemli bir kozu da eline alır. Sheridan bu benzetmesiyle Amerikan Hükümeti'nin savaş politikaları gereği işleri nasıl yürüttüğüne dair yeni olmayan, ama cesareti ve detaylı organize suç ağı ifşalarından ötürü eskimeyen bir tavır ortaya koyuyor. Ne var ki hükümetin gizli desteğiyle her türlü gücü elinde bulunduran Graver'ın ayak oyunlarıyla iki karteli birbirine düşüren Sheridan, bu karışıklığı bize hiç hissettiremiyor. Çünkü beklenmedik bir pusu sonrası Alejandro ve sözde kurtarılan rehine Isabel'in Graver'dan ayrı düşmesi sonucu senaryo farklı bir rotaya sapıyor. İşte bu noktada Sheridan'ın çelişkisi başlıyor. İlk filmde Alejandro'nun, kızını acımasızca öldürdüğünü öğrendiğimiz kartelden intikam almak uğruna neleri göze aldığını, nasıl soğukkanlı ve acımasız bir tetikçi olduğunu bize kabul ettirdikten sonra bu filmde onu baş düşmanının kızıyla kader birliği içine sokması nereden baksak tutarsızlık olmuş. Burada Alejandro'nun vicdani sınavının, Isabel ile kaybettiği kızı arasında kurduğu empatinin bayatlığı, filme olan hevesi söndürme tehlikesi taşıyor. Karteller arası kaosu hissettiren, zeki politik göndermeler, aktüel ve eleştirel bakış açısıyla şekillenmiş bir içerik beklerken, sınırda sıkışmış Alejandro ve Isabel'in kurtuluş yolculuğuna fit oluyoruz.

İlk Sicario'da olduğu gibi burada da finale doğru ana gövdeye bağlanacak bir yan hikaye var. Kartele dahil olmak, orada yükselmek isteyen genç Miguel'in, insan kaçakçılığı yapan Hector'un kanatları altında bu suça ortak olma sürecini izliyoruz. Bu yan hikayeyi doğru kablolarla filme bağlayan Sheridan, final sürecinde bu hikayenin ekmeğini yemeyi planlıyor. Nasıl yediği seyircinin farklı beklentileri ölçüsünde değer bulacaktır. Ama gerek yarım bırakılmış hesaplaşmalar, gerekse sanki bir dizi bölümünün finalini andıran son sahne, üçüncü Sicario'nun yolda olduğunun habercisi. Bu durum da ilk Sicario'nun ikincinin habercisi olmamasıyla çelişiyor. Başka bir deyişle ilk film, kendi ayakları üzerinde sağlam duran, tüm meselelerini stilize bir aksiyon/dram ekseninde çözmüşken devamının gelmeyeceğine ikna etmişti. Oysa Day Of The Soldado tüm çözümleri başka bahara bırakarak belki de bir üçleme olmaya soyunuyor. Sheridan bu senaryoyu Sicario'nun devamı olarak değil de bambaşka bir film olarak tasarlasaydı, ufak rötuşlarla kendi serisini yaratacak bir yapım olabilirdi. Bunları hiç öğrenemeyeceğiz. Özellikle durdukları yerde bile rollerini doldurabilen karizmatik Josh Brolin - Benicio Del Toro ikilisini tekrar aynı rolde görmek keyifli olsa da, Day Of The Soldado'nun da ilk film gibi kendi bağımsızlığını ilan etmiş bir şekilde üçüncü filme yelken açması daha iyi olurdu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder