26 Haziran 2007 Salı

Blood Diamond (2006)

 
Yönetmen: Edward Zwick
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Djimon Hounsou, Jennifer Connelly, Arnold Vosloo, Kagiso Kuypers
Senaryo: Charles Leavitt
Müzik: James Newton Howard

Afrika kökenli bir paralı asker olan Danny Archer (Leonardo DiCaprio) kendi yöntemleriyle Sierra Leone’de elmas kaçakçılığı yapmaktadır. Sağlam yer altı ve askeri bağlantıları olmasına rağmen, bir gün sınırdan elmas geçirmekte iken yakalanıp tutuklanır. 90’lı yılların başında Sierra Leone’de katliamlar yapan, çocukları kaçırıp acımasız katiller haline getiren Devrimci Birleşik Cephe’nin körüklediği iç savaş ve kaos ortamı hakimdir. Üç çocuklu balıkçı Solomon Vandy (Djimon Hounsou)’nin köyü D.B.C. tarafından basılır, insanlar vahşice öldürülür. Solomon ailesini kurtarmayı başarmasına rağmen, esir düşer ve elmas çıkarma kamplarında çalışmaya götürülür.

Bu kapta çalışırken bir gün Solomon, kuş yumurtası büyüklüğünde, değeri milyonlarca pound edecek pembe bir elmas parçası bulur ve onu gömer. Çok geçmeden kamp hükümet askerleri tarafından basılır. Solomon, Archer’ın bulunduğu hapisaneye atılır. Baskından hemen önce Solomon’un elması bulduğunu fark eden D.B.C. lideri Poison (David Harewood)’ın hapiste Solomon’un bulduğu elmastan bahsetmesi Archer’ın dikkatini çeker. Böylece yolları kesişen Archer ve Solomon kendi çıkarları uğruna işbirliği yaparlar. Archer, Solomon’un elmasını, Solomon ise Archer’ın nüfuzu sayesinde kaybettiği ailesini ve Poison'un çocuk asker olarak yetiştirmek üzere yanına aldığı oğlu Dia'yı bulmak istemektedir. Ama Archer’ın kolu, Solomon’un ailesini bulabilmek için yeterince uzun değildir. O yetki, Archer’ın gizli bağlantılarının peşinde olan güçlü ve idealist gazeteci Maddy Bowen (Jennifer Connelly)’da olunca, birbirine muhtaç olan üç insan için gerilimli bir süreç başlar.

Charles Leavitt’in kendi hikayesinden senaryolaştırdığı, Glory, The Siege, Legends Of The Fall, The Last Samurai gibi filmlere imza atmış prodüktör/yönetmen Edward Zwick’in yönettiği Blood Diamond, hem konu, hem de sinema sanatı açısından farklı bakışlara maruz kalabilecek bir film. Sinema filmi olarak barındırdığı farklılıkların dışında “mainstream” kabul edilen, gişe amaçlı, konusu, yapısı, duruşu belli filmlerden biri olduğu kesin. Askerlikten kaçakçılığa geçmiş, çevresindeki karmaşaya duyarsız, çıkarcı ve maço Archer, herkes servet değerinde bir elmas parçasının peşindeyken tek derdi ailesini bulmak olan, aynı zamanda Afrika’nın saflığını da sembolize eden Solomon, yine herkes servet değerinde bir elmas parçasının peşindeyken, kendisi haber peşinde olan gazeteci Maddy üçlüsünün formülü daha önce benzer filmlerin denklemlerinde de rastlandı.


Ancak filmin kendisi gibi mainstream senaryosundaki “Tanrı’nın unuttuğu kıta”, “Afrika’nın kanını emen dünya çıkar çevreleri” “bir gün barış gelecek” türü klişe mesajlarının yanında, satır aralarında bu mainstream anlayışına ve unsurlarına gönderme yapması da gözden kaçmamalı. Archer’ın Maddy nazarında çizdiği “Afganistan, Bosna gibi kaynayan kazanlarda bulunmuş, yanına dizüstü bilgisayarını, sıtma haplarını alarak dünyayı değiştireceğini sanan gazeteciler” profili, Maddy’nin de gazeteci olarak gözleri sinekli sıska bebekler ve ölü annelerden başka hiçbir yere varamadığını itiraf etmesi bunlara birer örnek. Elmas zenginliğine rağmen Sierra Leone’nin hiç ihracat yapmıyor görünmesi, ama komşusu Liberya’nın 2 milyar dolarlık ihracat yapmış olmasının altındaki gerçekleri cesurca ve ayrıntılarla gözler önüne sermesi Blood Diamond’u önemli kılan maddelerden biri.

Filmin başında G8 ülkelerinin Antwerp-Belçika’daki konferansında söylenenlerle, filmin amacı baştan belirleniyor: “Afrika tarihi boyunca ne zaman değerli bir şey bulunsa bunun bedelini çok büyük acılarla yerel halk ödemiştir. Fildişi, soygun, petrol, altın, şimdi de elmas.. Üstelik bu taşlar silah alımında ve iç savaşın finanse edilmesinde kullanılıyor.” Yine filmin başındaki bir “mainstream”e fazla gelebilecek tüyler ürperten katliam görüntüleri ile bir başka Afrika dramına tanık olacağımızın sinyallerini alıyoruz. Elmas unsurunu merkez almasına rağmen, Afrika odaklı benzer senaryoların da çoğu zaman bulaşmadan edemedikleri pek çok yan açılıma da ev sahipliği yapan film, barış gücüne, hükümete, isyancılara, boyalı basına, çocuk istismarına, Afrika’nın sırtından geçinen sülüklere açıkça tavır alıyor.


Öte yandan yine Maddy’nin itiraf ettiği gibi, televizyonlarda sadece birkaç dakikalık haber geçilen bu coğrafyanın hayati meselelerine karşı insanlar sadece şöyle bir bakar veya bu görüntüler bazılarını ağlatır. Kendilerine uzak bu coğrafya için ellerinden bir şey gelmez. Bu gerçeği geçici bir hüzünle karşılayan insanoğlunu, aldıkları pahalı elmas mücevherlerle dolaylı da olsa suça ortak etme cüretini taşıyan, vicdanlara saldırmaktan çekinmeyen film, en azından gidebileceği son noktayı görmek istiyor. Hatta D.B.C. katillerinin uyuşturucu, alkol, sigara, silah eşliğinde süren eğlenceleri esnasında arka plandaki televizyondan görünen, elmaslarla bezeli abartılı takılarla şov yapan rapçilerin klibini 2-3 saniyelik de olsa gösteren ve derin düşüncelere iten bir cüret bu.

Güçlü, güncel ve tipik bir Zwick kastına sahip filmin Leonardo DiCaprio ve Djimon Hounsou gibi iki büyük kozundan çok iyi faydalandığını söylemek mümkün. DiCaprio’nun canlandırdığı Archer karakterinin vicdani süreci ve iç hesaplaşması, kendisinin bir parça aksiyon kahramanına dönüştürülmesine kurban gitse de, anlamlı yüz ifadesini tecrübeli oyununa ortak ettiği iyi bir performans izliyoruz. Aynı anlama sahip Hounsou da özellikle hiddetlendiği sahnelerde nefesleri kesebiliyor. İki oyuncunun karşılıklı sahneleri gerçekten profesyonellik barındırıyor. Buna karşın Jennifer Connelly’nin rolü, Maddy karakterinin fazla sivri bir tarafının olmaması ve bunun getirdiği durağanlığa rağmen, Oscarlı oyuncunun tamamen dışlandığı anlamını taşımıyor.


Edward Zwick, pahalı prodüksyonları ve kendi estetik kaygılarını gişeye uygularken, sağlam bir dramatik altyapıyı da beraberinde sürükleme eğiliminde olan bir yönetmendir. O yapıyı Blood Diamond’da da görmek mümkün. Özellikle Archer ve Solomon’u her ne kadar klişe görünen karakterler olsalar da altı dolu biçimde işliyor, ekibiyle beraber Afrika dekorlu bir film çekmenin de avantajlarıyla çok güzel resimler çekiyor, hüzünlü bir ambiyansın yanında gerilimli ve sürükleyici bir aksiyonla hikayeyi destekleyor. Zwick, Blood Diamond’da klişe olmak, duygu sömürüsü yapmak veya tam tersi yeterince cesur olmamakla suçlanabilir. Bunların hepsini yaptığı bazı işleri de olmuştur. Ama bir önceki filmi The Last Samurai ve 1989 yapımı Glory gibi görkemli yapımların hamurundaki ırksal dengeler, onur mücadeleleri ve adaletsizlik vurgularını işleyiş biçimini tipik gişe seyircisine de kabul ettirebilmiş bir yönetmen olarak görülmesi gereken yanlara da sahiptir. Görünen kahramanın arkasındaki sınıf olarak ezilmiş kahramana olan duygusal bağı, kimi zaman onu çağdaşlarından ayıran bir nitelik haline de gelebilmiştir.

Blood Diamond; The Constant Gardener, Hotel Rwanda, Shooting Dogs, Black Hawk Down, Lords Of War, The Interpreter ve The Last King Of Scotland gibi son dönem Afrika gerçekleri ekolüne dahil edilmesi gereken bir film. Bu filmler kimi zaman sinemasal açıdan klişe sayılsalar da, bazen duyguları sömürüyor görünseler de hizmet ettikleri amaçlarıyla, güçlerini acılarla yoğrulmuş bir kıtanın dengeleri üzerine söyleyecek sözleri olmasından alan ciddi yapımlar. Akıl almaz komploların, ayaklar altına alınan insanlık onurunun ve çıkar çevreleri sayesinde doğrudan veya dolaylı olarak içinde olduğumuz istismarların sorgulamasını değişik açılardan yapabilen belgeler.. Ütopyasını yanında taşımasına rağmen, onu bir şeyleri halletmeden kullanamayacağının bilincinde olan, ama o şeyleri halletmek için sesini duyurma çabasında olan filmler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder